Instagram, gayet de fotoğrafçılığın ete kemiğe bürünmüş hali
olabilecek bir yerdir. Hatta şöyle net bir şekilde söyleyeyim: Instagram,
"kariyerdir". Instagram üzerinden bizzat iletişimde olduğum nice
büyük markalar böyle söylüyor. Komik ama maillerinin sonunu bile "Instagram
kariyerinizde başarılar" diyerek bitiriyorlar.
Böyle açık bir platforma hiçbir zaman sadece Türkiye
gözünden bakmayın. Mazeret uydurmayı bırakın, biraz çalışın. "Dünyaca ünlü
fotoğrafçılar bile kullanmak zorunda kalıyor" doğru bir argüman değil. Hatta
bildiğiniz çoğu dünyaca ünlü fotoğrafçı bu işe öyle başlıyor. Bir kısmı zaten
kullanmaya gerek duymuyor. Size çok basit bir örnek vereyim.
Sene 2009. Chris isminde bir jazz piyanisti, bir adet Iphone
alıyor. Fotoğraf çekmeye başlıyor amatör bir şekilde. Sonra Instagram yüklüyor
ve çektiği fotoğrafları oraya yüklemeye başlıyor. Ardından piyano kariyerini
bırakıyor ve bütün enerjisini bu işe veriyor. Chris Ozer, görüp görebileceğiniz
en iyi fotoğrafçılardan biri, kendini bu şekilde buluyor. şu an Instagram'da neredeyse 700 bin takipçisi var, Tumblr'ında 60 bin, Twitter'ında ise 50 bin.
Şimdiye kadar çalıştığı bazı markalar şunlar: Apple, Burger King, Mercedes-Benz, Estee Lauder, Toms, Toyota, Tumblr, Paypal, Nike, The New York Times, Mastercard, Facebook vs vs vs.
Muhtemelen reklam fotoğraflarını her yerde gördüğünüz
fotoğrafçıyla ilk kez tanışıyorsunuz. o ise bu işe Instagram ile başladı.
Instagram bu tarz hikayelerle dolup taşıyor. Yeter ki kimi
takip etmeniz gerektiğini iyi bilin. Daha önce defalarca yazdık bunları ama
hadi bir örnek daha vereyim.
Hiroaki Fukuda, Tokyo'da yaşayan ve amatör olarak
fotoğrafçılıkla ilgilenen biriydi ama geçtiğimiz günlerde CNN'e haber oldu.
buyrun röportajı. Instagram'a fotoğraf yüklemeye başladıktan sonra bu durum
hoşuna gittikçe daha fazla vakit harcamaya başladı, hobisi profesyonel bir işe
dönüştü, o da en son Chris gibi işini gücünü bırakıp makinesiyle Tokyo
sokaklarında gece gündüz gezmeye başladı, şu an neredeyse 500 bin takipçisi var.
sayfası burası. şu an Fransa'da. ondan biraz önce de Türk Hava Yolları'nın
davetiyle Türkiye'ye gelmiş, bütün ülkeyi gezip fotoğraf çekmişti. Bunun
üzerine en az 5-6 ülke daha değiştirdi. Sadece Instagram'a fotoğraf yüklediği
için senin ülkenin senin havayolların bu adamı çağırıyor.
Chris Ozer, Mercedes'in yaptığı bir yarışmada "en çok
like"ı alan kullanıcı olduğu için Mercedes'ten araba kazandı. evet biz
burada likeme'lerle dalga geçerken o takipçilerine "likelarsanız araba
kazanabilirim" dedi ve kazandı. Buyrun kazandığı yarışma.
Demem o ki, biz Türklerdeki bu sığ, ama gerçekten sığ bakış
açısı bu mecrada var olamıyor. Burada biraz global düşünmeniz gerekiyor, yoksa
sadece kendi küçük çevrenizde kendi küçük dünyanızın fotoğraflarını koyar, bu
programın da sadece bacak ya da tatil fotoğrafı paylaşmak için var olduğunu
iddia etmeye devam edersiniz.
Instagram bu tarz "kariyer" hikayeleriyle dolup
taşıyor. Ufak bir örnek daha vereceğim. Bir de kadınlardan gelsin.
Emilie Ristevski, kendi halinde, Avustralya'daki çiftliğinde
fotoğraflar çekerken bunları Instagram'a yüklemeye başlıyor ve bu aralar Yeni Zelanda, kendisini özel olarak davet etti. Fotoğraf çekmesi için. Yeni Zelanda'da
fotoğrafçı mı yok? Hayır var. Ama o kızın fotoğraflarını "özel" yapan
bir şey olduğu için bizzat "onun" gelmesi gerekiyor. Adresi burası.
Bütün büyük şirketler sosyal medya pazarlamacılığının
farkına varmış ve bunu çoktan kullanmaya başlamışken (Litvanya'daki açılalı
birkaç ay olmuş butik bile ürettiği çantalardan birini Türkiye'ye gönderiyor
kendilerini tanıtması için), bizim memleketteki sözüm ona fotoğrafçılar hala
mızmızlanıyor. Fotoğrafın görüntü kalitesi eleştirisi getirilmiş, nasıl gülsem
bilemedim.
Hadi size bir örnek de buradan. Devasa uzunlukta bir entry
oldu ama yazmasam olmayacak herhalde.
Daha önce de söyledim, Alice Gao. neredeyse 1 milyon
takipçiye ulaşan bu kız her şeyi Instagram üzerinden yaptı ve şu an bu kadının
çalıştığı şirketleri söylemek bile istemiyorum. nitekim Cartier'den tutun Mercedes'e kadar el atmadığı hiçbir iş, gitmediği, çağrılmadığı hiçbir
ülke/garip isimleri olan tropik ada kalmadı (Türkiye dahil). Geçtiğimiz aylarda Türkiye'de St. Regis Hotel'in fotoğraflarını çekmek için çağrıldı bu kadın.
Bu yukarıda bahsettiğim ve bahsetmek isteyip kendimi
durdurmak zorunda olduğum nicelerinin, Instagram'dan ayrı olarak blog hesapları
ve açık portfolyo'ları var. Ama bu iş artık bloglardan ya da Facebook'tan,
internet sitelerinden yürümüyor. "Etkileşim" gerekiyor çünkü
markalara. daha aktif bir alan gerekiyor.
O halde soru şu: Neden hep ticari düşünüyoruz, neden piyasa
insanı olmalıyız, ben sanatıma bakarım fotoğrafı çekip giderim?
Cevapları vereyim.
Öncelikle neden ticari düşünmeyelim? Bu insanların hepsinin
kendine özgü bir tarzı var, hepsi aynı şehirlerden hatta aynı sokaklardan
tamamen farklı bir şeyler yakalamayı becerebiliyor. Bu insanların kendi
"sanatları" olmadığını söyleyebilir miyiz? Kesinlikle hayır. Chris'in
ışığı kullanmaktaki olağanüstü becerisi, bu beceriyi reklam amaçlı bir fotoğraf
çekerken kullandığı zaman değersiz mi kılar? Yine kesinlikle hayır.
Sanatıma bakarım, koyup giderim. Fotoğrafçılık günümüzde
öyle bir alan değil. en azından bazı fotoğrafçılık altdalları öyle değil. Kimisi hobi olarak yapabilir, ama yapmayanlar için oluşan önyargılar doğru
değil.
Yavaş yavaş kapatırken başa dönüp birkaç bir şey söylemek
istiyorum: Bu insanların kullandığı fotoğraf makinesi %90 Iphone'dan oluşuyor. Chris, Mercedes'in yarışmasında çektiği fotoğrafları Iphone 4 ile çekmişti. O yüzden teknik yetersizlik bile "güzel fotoğraf" için engel değil.
görüntü kalitesi, kesinlikle değil. Artık çoğu popüler kullanıcı Squaready
sanırım, bunu kullanarak fotoğrafları istedikleri boyutta koymaya başladı. Dikdörtgense dikdörtgen. eğer büyük ve yüksek çözünürlüklü halini görmek
istiyorsanız bloglarına girip ayrıca bakabilirsiniz, serbest.
Yeter ki geniş düşünelim biraz, burası için çoktan geç
kaldık da, bundan sonraları için daha gözü açık olabilelim. Yoksa Alice Gao,
yanlış hatırlamıyorsam Brown Üniversitesinde Finansal Psikoloji alanında yüksek
lisans yaptıktan sonra gayet kalbur üstü bir yerde "düzgün" şekilde
işe başlayabilirken neden şu an bulunduğu yerde? Bunu düşünmeliyiz çünkü
yüzyıl, bunun yüzyılı; gün, bunun günü.