PSİKOLOJİ NASIL BİR BÖLÜMDÜR?

08:51

Önyazı:
Burada yazdığım yazılar, zamanında Ekşi Sözlük'te yazdığım entrylerden oluşmakta. Sözlük büyük harf kullanımına izin vermediğinden, ben de düzelmesi gereken bütün harflerle uğraşamayacak kadar tembel olduğumdan yazıyı orijinal haliyle bıraktım. Dilbilgisi Nazilerinden özür diler, bu küçük notu burada bitirmek isterim.
*
Buralarda artık pek yazmıyorum ama üniversite tercihi yapacak arkadaşlar varsa fikir edinmesi açısından bölümümle alakalı bir şeyler söylemek isterim. Aslında şimdiye kadar söylediklerimin hepsini birleştireceğim, yeni şeyler de ekleyerek. Oradan buradan olduğu için bütün parçalar bağlantılı değil ama psikoloji tercihi yapmak isteyen arkadaşlarınız olursa okutmanızı tavsiye ederim. Her şeyini anlattım diyebilirim. Eğer tüm bunlara rağmen sorusu olan varsa lütfen çekinmesin. Başka bir post ile de psikolojik rahatsızlıkların genel bir eleştirisini yazacağım, o sonraya kalsın. Umarım işinize yarar. Şimdi başlayalım:
1. Kısım: Genel Bölüm Bilgisi
şimdi ben bölüme biraz çetrefilli yollardan geldim ve gelirken bölüme dair kendime inancım çok yüksekti. hala yüksek ama hiçbir şeyin dışarıdan görünmediği gibi olduğu kuralı bunda da geçerli oldu. bu bölüm şimdiye kadar bana ne öğretti, onu irdelersem eğer, şunlar var:

güncel olarak oradan buradan duyduğumuz psikolojik bilgilerin neredeyse tamamının yanlış olduğu. (ben hala bilinen anlamda “subliminal mesaj" diye bir şeyin olmadığına inanamıyorum mesela. öyle bir şey var ama sikkofield tarzı kesinlikle değil. odtü’deki bilişsel labın kurucularından biri olan hocamla hala tartışmaya çalışıyorum, adam hala gülerek hepsini çürütüyor.)

ben bu bölüme gitsem kesin birinci olurum!!11!! diye gelinecek bir bölüm kesinlikle olmadığı. o kadar bölümden o kadar üniversiteden o kadar insan tanıyorum, hiçbiri bir psikoloji öğrencisi kadar hırslı değil. birbirimizi yiyoruz resmen. peki neden?

afedersiniz ama yüksek lisans yapmadan hiçbir şey olamıyoruz. not ortalaması yapacağız diye didinip duruyoruz. önemli not: psikoloji okunacaksa kesinlikle ingilizce okunmalı. merak etmeyin, psikoterapi dersleri türkçe oluyor. ama bütün bilim literatürü ingilizceyken türkçe okumak çok mantıksız özünde. ileride önemli yapıtlar çevirilir filan, o zaman amenna. ama şu an çok kısıtlı her şey.

psikoloji nedense türkiye’de kadın mesleği olarak tutuyor. bölümdeki öğrencilerin en az %80’i kız. erkekler için bir tercih nedeni olabilir bu.

psikoloji okuduğunu duyan herkes anlatmaya başlıyor. insan üniversite sınava hazırlanırken “ehehehe negizel lan ehehehe" diyebiliyor ama öyle değil. şimdiden bıktık bile diyebilirim. yer, zaman, mekan tanımadan insanlar dertlerini anlatmaya başlıyor. geçen arkadaşın elindeki psikoloji kitabını gören bir kadın ankara metrosunda başlamış psikiyatristin ona verdiği ilaçlardan dem vurmaya. mesela.

ve en kötüsü evde biriyle tartıştığınızda “sen bir de psikoloji okuyorsun tüüüü!!!!11!“lere sık sık maruz kalmanız. okuyom da sana mı okuyom ben paramı ver seni de anlayışla karşılayayım.:(

parası çok deniliyor ama o parası çok kısmını yaşayabilmek için sağlam bağlantılar, sağlam cvler filan lazım. 

bu da son olsun, kişisel bir şey:

benim zamanımda, yani 3 sene önce sınava hazırlanırken, psikoloji acayip iş olanağı olan bir bölüm gibi duruyordu. ama artık çoktan sınırı geçtiğimizi düşünüyorum. geçenlerde burada okan’da psikoloji okumuş, son sınıf bir ablamız bana psikoloji okumak akıl karı değil diye mesaj attı mesela. işsizlik gitgide artıyor, herkes haliyle şikayetçi. lakin türkiye’de psikoloji denilince akla direkt klinik ve sosyal psikoloji geliyor çok fazla altalanı olan bir meslek olduğu halde. ben ikisini de düşünmüyorum çünkü elinizi atsanız bir sosyal psikoloğa denk gelmesi mümkün artık. 

ve bu sefer gerçekten son:

fazlasıyla kişisel bir şey, ama türkiye’de eğitim fakültesi öğrencisi olmadığımı hatırlamak, pdr yerine psikoloji okumak bile beni mutlu ediyor.
2. Kısım: Bölüm Eleştirisi
içerisine girmemde etkili olan nedenin kendimle kavgam olduğu, içerisine girdikten sonra bölümle kavga etmekten kendime fırsat ayıramadığım bilerek ve dahi isteyerek tırnak içerisinde "bilim”. iyi olan şeylerden herkes bahsediyor. şüphesiz o konuda anlatacak, anlayacak çok şey var. psikolojinin katkısını burada anlatmayacağım. ben biraz farklı şeylerden bahsetmek, bir de eleştiri getirmek istiyorum.bu entry kendini zaman zaman güncelleyecektir. başlarken şu alıntı önemli:

“psikologlar ve sosyal bilimciler, genellikle, yönetici elit tarafından yaratılan ve sürdürülen kontrol mekanizmalarının (örn. okullar, üniversiteler ve kitle iletişim araçları) bir parçasıdır ve görevleri egemen politik sistemin çıkarları tarafından tanımlanan gerçeklikleri algılamak ve kavramsallaştırmaktır." mehyrar, 1984: 166

şimdi bu alıntı çok acayip, çünkü aslında bunun üzerine yazılmış kitaplar mevcut. bu, gördüğüm kadarıyla bir bilimin en ciddi şekilde eleştirilerinden biridir. ya da "bilim"in. neresinden başlasam bilemiyorum ama en kaba girişle, psikoloji kapitalist bir bilimdir ve bütünüyle kapitalizme çalışır. hakim kültürel, ekonomik ve politik kurumlar, psikoloji için özellikle önemli olan iki temel probleme neden olur: tatmin edici bir yaşam sürmeye yönelik çabaları yanlış yönlendirir, eşitsizliği besler ve baskıyı körükler. grup ya da bir topluluğa yönelerek, sorunun her zaman birey kaynaklı olduğunu düşünmesinden kaynaklı bir baskıdır bu. bireyi ezmeye, değiştirmeye ve kontrol altında tutmaya çalışır. zaten kolektif amaçlardan ziyade bireyci amaçlar doğrultusunda hizmet eder, özünde olan bir şeydir bu. psikologlar bunu, "bireyleri araştıran bir bilim olarak tanımlayarak ve psikolojinin daha büyük grupları inceleyen bir bilim sosyoloji ve antropoloji gibi disiplinlerle karşıtlığını vurgulayarak savunur. bu açıklama görünürde mantıklı olsa da durumu fazla basitleştirmektedir. bir bireyin neden belirli bir şekilde davrandığını, belirli bir görüşte veya belirli bir hedefler peşinde olduğunu anlamaya çalışan psikologlar kaçınılmaz olarak diğer insanların doğrudan ve dolaylı etkisiyle karşı karşıya kalır." fox ve arkadaşları, 97:35 

-sonuç olarak psikologlar bireysel özgürlüğü ve politik eşitliği destekler gibi görünüp, katılımcı demokrasi ve adalet dağılımı yerine, politik ilgisizliği ve serbest piyasayı tercih eden kapitalist bir demokrasiye rahatlıkla uyum sağlar.-

burada çok fazla problemimiz var. öncelikle bir metodoloji problemi var. hatta söz konusu olan şey tam olarak psikolojinin ”metodolojisist“ bir bilim olduğu. ve whig tarihi yazımsal bir hatayla nedense bilimin birikimliliğinin psikolojide tam tersi bir şekilde işlediği. bir bilim dalı olarak kullandığı en sağlam argüman istatistiki veriler. karşınıza sürekli aynı determinasyonlarla çıkılır. ve eğitim hayatınız boyunca size sürekli kuram pompalanır. lisans eğitiminiz boyunca sürekli aynı kuramları öğrenirsiniz. 4 sene boyunca artık çoğunlukla kullanılmadığı, büyük oranda geçersiz olduğu biline biline aynı kuramlar defalarca, tekrar tekrar okutulur. sonra gerçek anlamda bir şey öğrenmek için master yapılır. psikoloji bir süreçtir hiçbir zaman bir yetkinliğiniz olamaz. ben bunu da orwell'ın 1984'ündeki duruma benzetiyorum. bir taraf üretiyor bir taraf üretileni direkt yiyor ki yine üretecek bir şeyler olsun hiç durmasın alt taraf. aynen o şekilde, psikoloji biliminde de bir üst tabaka vardır, onlar psikolojiyi/ve tabii ki ayrılmaz bir şekilde psikiyatriyi yönetirler.

burada sorunlar çok büyüyor. 

psikoloji tıbbileştirilipfarmakolojikleştirilip daha ihtiyaç duyulan bir alan olsun. insanları ilaçlara mecbur hissettirelim. para para para gelsin. özellikle amerika tabanlı bir bilim dalı olan psikolojide artık ilaç sektörünün etkisi tartışılamaz bile. çocuklukta uyku problemi ile ilerideki uyuşturucu kullanımı arasında korelasyon. hemen çocuklara uyku ilacı verelim, hemen. insanlar buna mecbur hissettirilir, (amerika'daki toplam kadın nüfusunun %10'unun psikotik ilaç kullandığını biliyor muydunuz örneğin. çocuklarda durum çok daha vahim. "ritalin çocukları” dediğimiz topluluk hiç az değil, daha kötüsü bu bir efsane hiç değil.) işin garibi (hayır aslında beklenilen bir şey çünkü psikoloji ve dahi özünde kapitalizm de budur, sürekli yeni bir şey üretir, sürekli pazarlar) psikolojik rahatsızlıklara tanı koyma kitabı olarak bildiğimiz, el üstünde tuttuğumuz dsm her baskısında daha da “hastalıklanır”, yeni yeni şeyler çıkartırlar mesela. ve bu hastalıkların çoğu sanayi inkılabıyla gelmiştir, bir kleptomani örneğin. nedense zengin bir kadın bir şey çalıp mahkemede kleptomani olduğunu söylerse bu işler fakat fakir bir kadın bunu dese işlemez, gülünür. bu bir tebaya hizmettir özünde, bir tabakayı kayırmaktır. bunun masumiyeti olmaz.

hep de batı'ya gideriz biz. doğu'nun da en satılabilir öğelerini alırız ama. pazarlanır böyle insanlara. 

bir başka problem. bir doğa bilimi olmaya aşırı tutkulu olma durumu. varsa yoksa bağımsız değişken bağımlı değişken. hemen bir korelasyon analizi. psikolojinin fizikalleştirilmesi çabası. hemen bir t testi yapalım. bir psikoloji deneyinde, milyonlarca confounding variable bulabilirsiniz isterseniz. her türlü insani ve sosyal etki deney sonucu doğrudan etkileyebilir fakat sizin karşınıza çıkarılan şey her zaman “standart sapma” ve “varyans analizi” olur. bu gerçekten kontrol edilebilir bir şey midir peki, benim onca confound durumuma ve bilinçli organizmaya karşı tek savunmam bir standart sapma kadar mı? evet öyle. 

bir korelasyon analizi mi her şey? 

hiç bitmeyen bir devinim. her makalenin sonunda bir “tabii daha fazla araştırma gerek.” (bence ikiyüzlü bir tavırla.)

ama asıl temamız şu, bunu unutmayı kesinlikle istemiyorum:

psikoloji bilimi, toplumu iyileştirmek için ne yapıyor tam olarak? elinde neler var? aslında şu da sorulabilir, çünkü psikoloji kendini hep bireysel olarak tanımladığı için ve hiçbir bilim dalında görülemeyecek kadar “apolitik” olduğu izlenimini verdiği için: psikoloji bilimi bireyi ne kadar “iyileştiriyor” ve kime göre iyileştiriyor? buradaki tanı sıkıntısı, buradaki tedavi sıkıntısı çok büyük. neyi tedavi ediyoruz? benim elimde ne var, psikodrama mı? bilişsel psikoterapi mi? psikanalist mi?

peki ya vakalar?

peki ya psikologları tarafından suistimal edilen vakalar?

freud? dora? sybil?

ve neden bunu sorgulayamıyoruz? 

piaget'nin çocuklarda gözlemlediği sembolik işlev alt-evresi'nin afrika'daki kvaşiorkorlu çocuklar için bir faydası var mı? amerika'daki obez çocuklar için var mı? ben onu öğrenerek ne yapıyorum tam olarak, nasıl bir katkı sağlıyorum? çözüm mü üretiyorum? ürettiğim çözüm nedir, ilaç vermesi için psikiyatriste yönlendirmek gibi mi çocukları? 

sosyal bilmem ne kuramı, sürekli bir kuram, sürekli bir şeyleri adlandırma ve bölme… zihin, bellek, sonra kısa süreli uzun süreli bellek, bölündükçe bölünerek, hiçbir sonu olmaksızın ve dahası (bence) bilerek ve isteyerek hiçbir sona ulaşmanın istenmemesi tam olarak… bir yığın gibi aslında daha çok.

en başa dönersek eğer. 

bilimin ne olduğu üzerine saatlerce tartışabiliriz. bilim merak kökenli başlıyor diye istediğimiz kadar uzatabiliriz. fakat her bilimsel bilginin kullanıldığı bir alan ve her bilimsel bilgiyi kullanan insanlar vardır, hiçbir şey çok masum değil. sorun burada, psikoloji gibi hassas bir bilimi “kullanan"ların durumu. ve buna boyun eğmişlik hatta bu boyun eğmişliğin farkında bile olmama, sürmesine canla başla çalışma, dahası…

toplumu psikologlara mecbur hale getirdiler. 

son olarak, korkunç bir şekilde öğrencilere dayatılan dogmatizm ve buna karşı çıkamama durumu, tam istedikleri gibi yetiştirilen bir ouroboros.

sonsuz bir ouroboros.
3. Kısım (İş İmkanı Açısından)
daha önceki yazımda da söylediğim gibi, bundan 3 sene önce ben bölüme girdiğimde psikoloji iş imkanı çok büyük bir alandı fakat o sıralar devlet öyle bir politika güttü ki bütün felsefe, pdr ve sosyoloji mezunlarını psikolog diye bir yerlere atadı. bu bir.

ikincisi.

psikoloji çok popüler bir bölüm, malum. ve özel üniversiteler bunu tabii ki kaçırmadı. sayılarla konuşursam:

2006’da türkiye’de 10 devlet üniversitesinde, 6 özel üniversitede psikoloji bölümü vardı.

şu an türkiye’de 13 devlet, 47 özel üniversitesinde psikoloji var. evet aynen doğru duydunuz, 47.

üçüncüsünde olay gitgide daha vahim oluyor:

yök, psikoloji bölümlerinin çok istendiğini bildiği için bütün okullarda kontenjan arttırımına gitti. ve bunun da kılıfını buldu: ingilizce ve türkçe programlar açarak. örneğin bugün ege üniversitesi (9 eylül de olabilir, ikisinden biri) 90 türkçe, 90 da ingilizce öğretim öğrencisi alıyor. yani bir senede 180 mezun veriyor. ama tabii ki üniversite kadrosu yetersiz olduğu için bu iki bölüm de birlikte ders alıyor. bu sadece bir üniversite için, dikkatinizi çekerim.

ve bu üniversiteler sürekli mezun pompalıyor.

tüm bunlar ışığında geldiğimiz nokta tam olarak şu:

sürekli çılgınca mezun veren bir bölüm olup çıktık. ve şu, kesin bir şekilde yüksek lisans istiyor bu bölüm. bunu bölüm dışı birine nasıl anlatacağım bilmiyorum ama bu bölümde “bir şey” olmak istiyorsan, not ortalaması yapmak zorundasın.

peki tüm bunlar ışığında elimizde ne var: psikoloji altlalanları çok geniş bir bölüm. müthiş bir potansiyeli var. en yakın arkadaşlarımdan biri (kadın) spor psikoloğu olmak için can atıyor mesela. trafik psikoloğundan tut adli psikoloğuna kadar çok alanlı, zengin bir bölüm.

psikoloji genellikle hukuk’la birlikte gider eşit ağırlıkta. benim çevremde öyleydi yani hep. iibf’ler, siyasal bölümleri ayrılır, geriye hukuk tercihi ve peşinden psikoloji tercihi gelir. (burada kafayı iyice yiyorum, hepsi hakkında söyleyecek çok şeyim var ehehe)

sonuca geleyim.

tm ağırlıklı gidersem: bugün psikoloji iş imkanı bakımından iibf bölümlerinden on kat daha iyi bir halde. zaten artık iibf bölümlerini belli birkaç üniversite okumadıktan sonra hiçbir anlamı yok. eğitim fakültesi tercih meselesidir. ben türkiye gibi bir yerde eğitim fakültesinde verilen eğitime kesinlikle inanmıyorum. bunu da sonuna kadar tartışırım, tartıştım.

umarım yardımcı olmuştur biraz.
4. Kısım: Bölümü İngilizce/Türkçe okuma problemi
şimdi tüm bunlara kısa bir ek yapmak istiyorum. psikoloji'yi ingilizce okumakla alakalı bir şeyler.

bu bölümü 1 sene ingilizce okuduktan sonra türkçe'ye geçmiş bir insan olarak, yeni okulda ilk derste anladığım ilk şey şuydu: "ben hiçbir şey öğrenememişim."ciddi bir şekilde panik yapmıştım çünkü hoca bir şeyler soruyordu ve konuşamıyordum, bildiğiniz konuşamıyordum. burada bir parantez açayım. konumuz, psikoloji'yi ingilizce okumayı savunanların "ama literatür dili ingilizce” argümanları. baştan söyleyeyim, amacım bir kavga vs başlatmak değil. sadece çok problemli bir durumdayız. sorunlar şunlar: 

1. sen o literatürü okumadıktan sonra o literatür dilini biliyor olmanın hiçbir anlamı yok.
2. sen o literatürü anlayamadıktan sonra o dili biliyor zaten sayılmazsın.
3. bizzat psikolojik araştırmalar, bir dili anadil seviyesinde algılamak için küçük yaşlardan itibaren başlamak kaydıyla en az 7 sene o dilde eğitim görmen gerektiğini söylüyor.

yani türkiye şartlarında çıkıp “ben bunu ingilizce okuyorum ve bunları tamamıyla anlıyorum” diyebilecek babayiğidin harcı %1'i geçmez. onlar da kreşten beri sağlam bir ingilizceyle büyümüşlerdir vesselam.

ingilizce okumaya düşman değilim. ama psikoloji bir iletişim dilidir. bir anlaşma bilimidir aslında. anlamak ve anlaşılmak üzerine kurulu olan bir bilimdeysen, dersleri terim ezberleyerek geçebilirsin ama psikolog olarak yetkinliğini ben sorgularım. herkes sorgular. çünkü ne olursa olsun, ben böyle bir bilimin anadilde okunması taraftarıyım.

çünkü ingilizce okuduğun zaman, örneğin, freud'un ne dediğini ezberlersin. ego nedir, id nedir, superego nedir bunları açıklayabilirsin ama freud'un bir metnini tam olarak anlayamazsın. sadece kavramlar üzerinden gidebilirsin içeriğin bomboş olur. kavramları net bir şekilde söyleyebilirsin ama bunlar hakkında konuşma kabiliyetin olmaz. (en azından benim olmamış. şimdi net bir şekilde görebiliyorum.)

aynı zamanda ingilizce olduğu zaman o kavramları ezberleme telaşı insana bambaşka bir yük getiriyor. (ki şunu tartışalım: kavramları ezberlemek bazen kavramları gerçek anlamda bilmekten çok daha önemli oluyor bu eğitim sisteminde.) 

tabii burada türkçe'deki çeviri kıtlığı, çevirilerin kalitesizliği, çevirilerin bariz yetersizliği ve belki de -bazen- yanlılığı sorunları çok büyük. başta da dediğim gibi literatür dili ingilizcedir burada. 

çünkü kendi argümanıma şöyle cevap veriyorum bu sefer: ingilizce okurken, ingilizce kitap okumaya fırsat kalmıyor. onunla mücadele ederken insan bıkıyor, bunalıyor, zaten çoğunlukla vakti kalmıyor. yine başta yazdığım gibi o literatürü okuyamadıktan sonra o literatür dilini bilmenin hiçbir anlamı yok.

aslında bu tartışmaya çok açık bir konu ve belki de çoğu sosyal bilim için geçerli, ben tarlaya tohum atayım konusu git gide açılır diye umuyorum. ne tarafından çekseniz elinizde kalıyor biraz. o yüzden ucu açık bırakarak şunu söyleyeyim: bölümü türkçe okuyup, fakat ne yapıp edip ingilizce'yi de çok iyi bir şekilde bilecek seviyeye gelinmeli. bölümü türkçe okumak anlamak ve anlatabilmek için önemli, ingilizce bilmek ise kendini geliştirmek, daha iyi anlamak daha iyi anlatabilmek için. 

daha önce de dediğim gibi bu konu da sonsuz bir ouroboros. yine de konuşulmadık şey kalmasın isterim.
5. Kısım
birkaç bölüm bilgisi:

* türkiye'de bu sene psikoloji bölümü için açılan kontenjan sayısı 4976 kişi. (72 okuldan)

* bu sayı geçen sene 4896 idi.

* mevcut lisans öğrencisi sayısı tahmini olarak 8500 civarı.

* en çok psikolog istihdam eden devlet kurumu sağlık bakanlığı. onun dışında emniyet genel müdürlüğü, kredi yurtlar genel kurumu, adalet bakanlığı, üniversiteler, türk silahlı kuvvetleri de listede var. özellikle tsk git gide daha fazla psikolog istihdam ediyor.

* son 3 senede toplam 1324 psikolog istihdam edilmiş. 

* 2011 yılında istihdam edilen kişi sayısı 657 iken, 2012'de bu sayı 225, 2013'de ise 353 olmuş.

* türk silahlı kuvvetleri bünyesinde çalışan aktif psikolog sayısı 170. bu sayı istatistiksel olarak 100 bin kişiye 24 demek oluyor.

* sağlık bakanlığının mart 2011 verilerine göre 1370 aktif psikolog bulunuyor. bunların istihdam sırası şu şekilde:

1. sağlık bakanlığı (918)
2. üniversite (183)
3. özel sektör (269)

* türkiye'de 100 bin kişiye düşen psikolog sayısı 1.85 (dsö)

* bu oran avrupa bölgesi ülkelerinden önemli oranda düşük. (avusturya 63, norveç 35, yunanistan 14, italya 3.2, polonya 4.9, slovenya 1.7)

bu notlar upok19 kongresinde benim tarafımdan alındı, şu an kaynağını tam olarak bilememekle beraber bir kısmı enginarik.com'dan derlendi.
6. Kısım:
tercih zamanının gelmesiyle birlikte her eşit ağırlık öğrencisinin itinayla incelediği bölümdür efendim. tercih edilirken çoğu şeyin göz önünde bulundurulması gerekmekte. bu konuda türk psikologlar derneği diyor ki:

“son 10 yıldır psikoloji biliminin bilinirliğinin artmasıyla psikoloji bölümleri üniversite adayları arasında çok tercih edilen bölümlerden birisi haline gelmiştir. 2013 yılı verilerine göre psikoloji bölümlerinde 13 devlet 51 vakıf üniversitesinde toplam 4896 kişilik kontenjan açıklanmıştır.

ancak ne yazık ki psikoloji bölümlerinin popülaritesi her zaman bölümlerin eğitim kalitelerine yansımamaktadır. bu nedenle psikoloji bölümlerini tercih edecek adayların üniversite tercihlerinde aşağıdaki kıstasları göz önüne almalarını önermekteyiz:

1. başvurduğunuz üniversitenin türk psikologlar derneği tarafından verilen akreditasyon belgesine sahip olup olmadığını sorun.

2. bölüm akredite edilmemiş ise başvuru yapıp yapmadıklarını ve akreditasyon yeterliliklerini yerine getirip getirmediklerini öğrenin.

3. psikoloji bölümlerindeki öğretim üyelerinin çoğunluğunun psikoloji bölümlerinden mezun olduğundan emin olun (ne yazık ki başka alanların mezunları, örneğin psikiyatristler, eğitim bilimleri mezunları kimi psikoloji bölümlerinde çoğunluğu oluşturmaktadırlar).

4. bu bölümlerde yök tarafından belirlenen dört temel alandan (deneysel, gelişim, sosyal, klinik) en az üçünü temsil eden toplam dört öğretim üyesi/görevlisi bulunmalıdır. bu öğretim elemanlarından en az % 75’i doktoralı olmalıdır.

5. bölümün son üç yıldaki öğretim üyesi/ görevlisi sayısı (tam zamanlı ve yarı zamanlı öğretim elemanları) en fazla 50 öğrenciye bir akademik personel düşecek şekilde olmalıdır. bu sayıyı öğrenin.

bu vesileyle sizlere psikolog olma yolunda attığınız bu adımda başarılar dileriz.”

3 yorum:

  1. Çok çok teşekkürler, bu blogdaki ilk yorum da sizden gelmiş oldu böylelikle. :)

    YanıtlaSil
  2. Tam 13 yıl oldu ben Odtü psikolojiyi bitireli. Bölüm ile ilgili gidişatın ülke şartları içerisinde bu şekilde olacağını o yıllarda ön görmemiz mümkün değildi. Okulumun eğitim kalitesinin iyi olduğunu düşünmekle birlikte eğitim dilinin ingilizce olması ile ilgili yorumlarına tamamen katılıyorum. Bölümü seçecekler için gerçekten faydalı bir post olmuş. Ben de sana psikolog olma yolunda harcadığın emek için başarılar diliyor, fotoğraflarını ve blog içeriğini çok çok beğendiğimi belirterek sevgilerimi gönderiyorum.

    YanıtlaSil
  3. Yazıları okuyunca ee çok iyiymiş neyin şikayeti bu diyordum ancak yazının üstünden 5 yıl geçmiş. Ezberci arkadaşlar psikoloji bölümünü isteyerekten Türkçe yeğliyor artık, bırak ingilizceyi. Ben net olarak, kesin ve net olarak şunu söyleyebilirim: TPD'nin önerdiği üniversitelerde psikoloji okuyanların en az %70i direkt olarak vasıfsız. Bu vasıfsız kitle Klinik alanda ilerlemiyor gerçi ancak ilerleyenlerinin de terapist koltuğuna oturduğu zaman uygulanması gereken prosedürlere tam köle olup danışanlarına hiçbir şey katmadığı açık ve net söyleyebilirim.

    Değinilmeyen noktalar arasına bir şey eklemek isterim. Psikoloji açıköğretim olsun diye savunan birini görürseniz muhattap dahi olmayın; mühendisler, sosyologlar, felsefeciler, iktisatçılar vb tüm meslek gruplarındaki arkadaşlar zaten yeterince psikokogculuk oynuyor. Ha psikoloji yandal yapacağım/yapıyorum diyen birini görürseniz de suratına balgamlı tükürün. Bakın aksi gerçekleşirse benim suratıma tükürün bu tipler her önüne gelene teşhis koyarlar daha öğrenciyken, tüm çevrelerine psikoloğum derler.

    TPD hakkında da şunu eklemek istiyorum, bunu görürlerse selam olsun: Hiçbir işe yaramıyorsunuz. Arkadaş hadi bırak bi ünvan, oda şeysini bile düzeltemediniz boşver onu. Eğer psikolojinin açıköğretime geçmesinin konusu dahi açılabilecek kadar rezil durumdaysa bu bölüm tek sorumlusu TPD. Bir kontenjan sınırı bile getirtemiyorsunuz koskoca bilim dalına. Yılları boşver, gün geçtikçe itibarsızlaşıyor bölüm. Armağan Çağlayan psikologlara hakaret ediyor aradan bir ay geçmeden bir etkinlik düzenleniyor ve ne görelim? Psikologlar Armağanla aynı etkinlikte. Kime acısam şaşırdım.
    İdealist ya da zengin biri değilseniz bu bölümü seçmeyiniz. Bunun yerine aldığınız sıralamayla daha iyi yerde sosyoloji okuma şansınız olacak bence kaçırmayın. Eğer hukuk mu psikoloji mi ikilemine girdiyseniz büyük olasılık ezberci kafadasınız. Psikoloji okuduğunuzda mutlu olabilirsiniz ancak psikoloji layık biri olma olasılığınız çok düşük.

    YanıtlaSil